“Fakat, okuyucum, biliyor musun ki, bunlar bedenî işte çalışan çıraklardan daha güç ve geri durumdadır? Düşün ki, zanaate giren bir çocuk bir usta yanında ve onun daima gözü altında çalışır. Öğrenmiş ve yetişmiş bir adamın nasıl iş gördüğünü; el maharetiyle kol kuvvetinin zekâ ve irade emrinde nasıl birleşip iş başardığını gözleri ile görür. İş çıkarmanın ve verimli çalışıp muvaffak olmanın zevkini tadar. Ustasından çalışmanın usulünü ve güçlükleri yenmenin kolaylığını öğrenir. Hattâ genç yaşının icabı olarak, geçirdiği ruhî buhran anlarında ustayı daima yanı başında, manevî bir kuvvet ve destek olarak bulur.
Fikrî çalışma çırakları ise, bu faydalardan ve böyle bir manevî desteklenen mahrumdur. Bunlar, zanaatta yerini tutması lâzım gelen, hocaları ile omuz omuza beraber çalışmazlar. Hocanın nasıl çalıştığını görmezler bile, hoca ile yalnız yoklamalarda ve nihayet, imtihan masasında başbaşa kalırlar. Ve o zaman ise, hocaları sorduğu şeylere cevap alamayınca, onlara sadece (çalışmamışsın) yahut (öğrenmemişsin) der ve geçer. Fakat nasıl çalışmak lâzım geldiğini ve öğrenmenin usulünün ne olduğunu bu tecrübesiz çıraklar kendileri düşünüp keşfetmeğe ve muhtaç oldukları manevî desteği kendilerinde arayıp bulmağa mecburdurlar. Bulamazlarsa yanar giderler. Bu yüzden heder olan gençlerin sayısını Allah bilir. Gençlerimizin birçoğunun usanıp bezmesinin, cesaretinin kırılıp ruhî perişanlığa düşmesinin sebeplerinden biri ve belki başlıcası budur. Yani bir taraftan da çalışıp öğrenmenin yolunu ve usulünü bilmemezlik, diğer taraftandan da manevî destekten mahrumdurlar. Eminim ki, bu boşluğu ve mahrumluğu bugün her genç duyuyor ve acısını çekiyor. Bunu bizler de duyduk ve çektik. Çünkü bizler de talebe olduk ve fikrî hayatın çıraklığını yaptık.”
Gençlerle Başbaşa- Ali Fuad Başgil