Yavuz Sultan Selim İstanbul’a gelir gelmez daha önceleri isyan eden yeniçerilerinin cezalandırması ile meşgul oldu.
Yeniçeriler bu türlü işlerin sorumluluğunu başkalarına yüklemeyi fırsat bildiklerinden şefleri İskender Paşa‘yı, Sekbanbaşı Balyemez Osman‘ı ve Kazasker Cafer Çelebi‘yi öne sürdüler. Yavuz, İskender Paşa ile Osman Ağa’nın başlarını kestirdi. Cafer Çelebi’ye gelince, o zamanlar kazaskerler müftülerden daha yüksek bir rütbeyi temsil ettiklerinden, onun idamının hukuki bir yoldan olması gerekiyordu. Bunu göz önünde bulunduran Yavuz Sultan Selim, Cafer Çelebi’yi yanına çağırarak:
İslam askerlerini itaatsizliğe ve isyana teşvik edenin ne türlü ceza göreceğini sordu. Cafer Çelebi, eğer olay sabit ise itham edilenin ölüme mahkum edilmesi gerekeceği cevabını verdi. Bunun üzerine Yavuz Selim, kendi hakkındaki hükmün kendisi tarafından verilmiş olduğunu ona söyledi. Kazasker, o vakit öfkelenerek Padişah’ı Hakk’ın sesini duymaya davet etti. Ve Cafer-i Bermeki’yi idam eden Harunurreşid gibi pişmanlık içinde ruhunu teslim etmemesi için vicdanını bir masumun katli ile lekelememesini ona hatırlattı. Fakat bütün bunlar boşuna oldu.
Cafer’in hayata gözlerini yumarken söylediği sözler yerini buldu. Yavuz Sultan Selim, Kazasker Cafer Çelebi’nin o işte bir parmağı olmadığını öğrendi. Hakkında verdiği haksız karardan gerçekten pişman oldu. Cafer Çelebi idam edilmişti. 25 Ağustos 1515 tarihinde İstanbul’da hızlı bir yangın çıktı.Padişah bizzat yangın yerine koşup ateşin söndürülmesi için emir verirken yanında bulunan vezir-i azamına şu sözleri söylemeden duramadı:
” Bu yangın, Cafer’in ateşli nefesidir. Sonunda sarayı, tahtı ve bizzat beni tutuşturacağından korkarım.” Hatta sohbetinde kendisine yakın olanları da zavallı kazaskeri bir hapisahanede kendisinden gizlemek suretiyle kurtarmamış olmalarından dolayı azarladı.
J.Von Hammer-Osmanlı İmparatorluğu Tarihi
(İlgi Kültür Sanat Yayınları-Cilt 1-Sy.489)