Bu yazının önceki bölümü için şu sayfayı okuyabilirsiniz: Kanuni’nin Ölümü Sonrası Yaşananlar.
” Tam bu sırada mırıltılar başladı. Sonra yaygaralar ve karma karışık münasebetsiz sözler yükseldi. Hemen her taraftan şu anlamda cümleler duyuluyordu: “Geleneğe riayet edilmedi. Bize verilmesi gereken bahşişten hiç söz açılmadı. Ey vezirler niçin böyle yaptınız ? Suçlular elimizden kurtulamazlar. Sen de ey Padişah ya Edirne kapısında yahut Saray kapısında ot arabası yanında bizi bulacaksın.”
Vezirler bir baş kaldırma olacağını tahmin ederek Kanuni’nin naaşını nakilde acele ettiler. Bu sırada veziriazam bir divan topladı. Devlet büyükleri, hocası ve kapıcılar kethüdası delaleti ile Padişah’ın elini öptüler.Padişah, İstanbul yakınlarına erişince, halkalı’da veziriazama ait olan bir çiftliğe indi. Yeniçeriler, İstanbul’a giriş töreni hazırlığı yapıldı sıralarda bazı yerlerde toplanarak fesat şebekelerini kurdular.
Padişahı karşılamaya gelen halk, çok kalabalıktı. Yeniçeriler saflarını sıkı sıkı düzenleyerek ilerlemek isteyenleri yere düşürüyorlardı. Şehzade Camiine doğru eski kışlalarına gelince, askerin ön safları tutarak arkadakileri de durmaya mecbur ettiler. Padişah da bu suretle Edirnekapısı yakınlarında bulunduğu yerde kaldı.
Vezirler: “Ne var?” diye sorunca şu cevabı aldılar: “Yolda bir ot arabası var; işte o yürümeye engel oluyor.” Bu deyim hoşnutsuzluğa ve bir fesat tezgahı kurulduğu anlamına geliyordu. İkinci Vezir Pertev Paşa’nın müdahalesi, atından düşürülmesine mal oldu. Kaptan Paşa da aynı akıbete uğradı. Vezir Ahmet Paşa, Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa tehlikenin gittikçe büyüdüğünü görünce, heyecana kapılmış olan askere avuç avuç altın dağıttılar, bir taraftan da yumuşak sözler söylediler.
Böylece saray kapısına güçlükle erişmek mümkün oldu. Yeniçeri ağası birkaç söz söyledi ise de sözünü dinletemedi.O sırada gürültülerle ilerleyen yeniçeriler sarayın birinci ve ikinci avlusuna kadar girdiler. Kapıları kapattılar. Ondan sonra vezirleri atları ile birlikte yakalayarak padişahın yanına kadar götürdüler. Padişah bin defa tekrar olunan ” Eski adete uy.” sesleri içinde güç denecek durumda idi. Nihayet veziriazamının da ısrarı üzerine şu sözleri söyledi:
“Atalarımdan bana geçen gelenek uyarınca bahşiş ve terakkiye müsaade olunmuştur. ” Fakat saraya girmek yine de kolay olmamıştır.
Bu olay yeniçerilerin bozulmaya elverişli bir duruma gelmekte oluşunun bir örneği idi.
Cuma günü halk, padişahın Cuma namazına çıkışını beklediyse de bu boşuna oldu. Nihayet para dağıtımı için divan toplandı. Yeniçeriler daha önce aldıkları iki bin akçadan başka, başkaldırmaları sırasında söz verilen, biner akçayı da aldılar.
Ulemaya da culus bahşişi dağıtan ilk padişah İkinci Sultan Selim’dir. ”
J.Von Hammer-Osmanlı İmparatorluğu Tarihi
(İlgi Kültür Sanat Yayınları-Cilt 2-Sy.132-133)